İsmail Hakkı Şimşek
ABD’nin Pittsburgh’unda görülmesi gereken yerlerinden olan hayvanat bahçesidir. Hayvanat bahçesinde çok zevkli ve uzun bir gezinti yaptıktan sonra, çıkışta son bir pavyon ile karşılaşıyorsunuz.
Üzerinde “The Most Dangerous Animals” tabelası asılıdır.
Türkçesi, en tehlikeli hayvanlar pavyonu. İçeri giriyorsunuz; karartılmış bir koridorda, sağda solda camekan içinde birbirinden değişik bir dokunuşunda ölüme sebep olacak böcekler, örümcekler, yılanlar, çiyanlar, akrepler ve diğer sürüngenler var. Çıkış kapısı üzerinde bir yazı: “Now, you will see the most dangerous of them all” (Şimdi de hepsinin en tehlikelisini göreceksiniz.) Kapıyı açıp içeri girdiğinizde, karşınızda bir ayna ve dünyanın en tehlikelisine, yani kendinize bakıyorsunuz.
***
Kedi ile köpeğin ilk evcilleştirilmeleri 10, 12 bin yıl öncesine dayanır. O tarihten bu tarihe insanların yaşam alanlarının bir parçasıdırlar.
Her evde bir kedi ve köpek muhakkak vardır.
Ben de aile fertlerimin baskısı sonucu, üç yıl önce bir tarafı Vanlı, bir tarafı Ankaralı kar beyazı bir kediyi daha iki aylıkken evlat edindik. Adını da oy birliğiyle “Vanilya”koyduk . Ben ona kısaca Vanişderim.
Şimdi büyüdü, serpildi, genç bir kız oldu.
Girişte anlattığım ABD’nin Pittsburgh’un hayvanat bahçesindeki olayı okuyunca iyi ki de almışız. Sevgisiyle içimizi ısıttı, hareketleriyle yaşamımıza renk kattı: Adeta antidepresan!
Kedi-köpekten bahsetmişken, geçen gün başımdan geçen bir olayı anlatayım: Kalabalık bir söyleşi sırasında, ben de evdeki kedimi de içine katarak, kedi ve köpeklerin içtenliğini, dürüstlüğünü, riyakarsız oluşlarını, aç gözlü olmadıklarını, yalan söylemediklerini, aykırı gelse bile düşüncemize saygı gösterdiklerini; ayrıca emeğimize karşılık olarak sevgilerini gösterdiklerini; insanoğlu hakkında kumpas gibi bir düşüncelerinin asla olamayacağını… vb. gibi cümleler kurup muhabbete fiili giriş yapınca; son haftaların hem iktidar, hem iktidarın bu gerekçelerle konsolide ettiği kesimlerin iç siyasete yönelik her gün kullandıkları ve klişe tekrar olan,“Filistin de Müslümanlar öldürülüyor, sen burada bize kediden-köpekten bahsediyorsun!” türünden, linç kokan söylemleriyle karşı karşıya kaldım. Bu da yetmezmiş gibi, cehaletin örgütlü hali ile değil ama iktidarın son yirmi yılda eğittiği bilinçli kalabalık kitlenin(!) hışmına uğradım. Canımı zor kurtardım dersem, yalan olmaz.
Sokakta kalmak tehlikeli olunca can havliyle kendimi eve zor attım. Kapıyı açar açmaz beni ilk karşılayan kedimdi. Sevgi dolu gözleriyle bana baktı. O da bir şeyler yaşadığımı anlamış olmalı ki birden üzerime atlayıp, sımsıkı sarıldı bana. Yarım dakika kadar sarılı kaldık.
Sonra oturup kucağıma aldım. En çok sevdikleri çene altı ve başının tepe kısmını okşamaya başladım. Bunları yaparken, zaman zaman balkondaki çiçeklerim gibi kedimle de intak yollamuhabbete başladım.
-Evet, İsrail devletinin yaptığı bir insanlık suçudur…
-Evet, İsrail “Siyonizm”mi yıllardır bölgede istikrarsızlığın başat sebebidir…
-Evet, Kürt ve Filistin sorunu çözülmeden bölgeye istikrarsızlığın bir yüz yıl, hatta daha sonraki yüz yıllara taşınacağını hep söylüyoruz…
– Peki, “Vaniş” sana soruyorum. sen söyle.“Filistin’de Müslümanlar öldürülüyor diyenler, Filistin’in yerine Hamas değil de, Marksist-Leninist FKÖ ve benzeri örgütler olsaydı, acaba yine aynı gürültüyü koparırlar mıydı? Starbucskları şow olsun diye basarlar mıydı? Sahte boykot gösterileri riyakarlıklarına girerler miydi? Ya da savaşan her iki taraf Müslüman olsaydı, ya da savaşan her iki tarafı Yahudi olsaydı, aynı tepkiyi gösterirler miydi?
-Haydi, sen söyle Vaniş!
-Yanı başımızda Müslüman Müslümanı bombalarken, İsrail’i kınamak, sözde savaş karşıtlığı yapıyormuş gibi görünmek, sözüm ona protesto-boykot gösterileri sana göre iki yüzlülük değil mi? Müslüman Müslüman’ı öldürünce sorun olmuyor da, Yahudi öldürünce mi sorun oluyor sadece!
-Ülkede halk açlık sınırında yaşamaya mahkum edilmiş, eğitim kurumları tarikatların/cemaatlerin insafına bırakılmış, hukuk iğdiş edilmiş, doğal alanlar rantçı bölüşümcü maden şirketlerinin insafına terk edilmiş emek sömürülüyor. KHK bahanesiyle Üniversitelerimiz bilim insanlarından yoksun hale getirilmiş; ülkede her şey dibe vurmuş. Farklı kimliklere, inançlara, bilim ve sanata karşı bir düşmanlık başını almış gidiyor… bunların yaptığına bak, Vaniş.
-Ah! Keşke “Filistin’de İnsanlar Öldürülüyor” yerine, “Filistin’de, Gazze’de insanlık yok ediliyor; tehcir, soykırım, savaş suçu işleniyor” denseydi.
-İnsanların aç gözlülüğünden, bir türlü doymak bilmezliğinden; savaşlar, tehcirler, yıkımlar, tahribatlar…
-Hepsi bu yüzden değil mi? Sen söyle haksız mıyım, Vaniş.
–Ne diyor Ahmed Arif ustat: Nerede bir can ölse, oralı olur yüreğim; Olmalı zaten, olmazsa insan olmaz yüreğim.
Girişteki “anlatının sonu” olayı ne güzel anlatıyor değil mi?
“’Now, you will see the most dangerous of them all’
(Şimdi de hepsinin en tehlikelisini göreceksiniz)
Kapıyı açıp içeri girdiğinizde, karşımızda bir ayna, ve dünyanın en tehlikelisine, yani kendinize bakıyorsunuz.
Hayvanın hayvanla, hayvanın insanla sorunu yok. İnsanın insanla, insanın hayvanla sorunu var.
Ben aynaya baktığımda, kendimi değil, kedimi görüyorum.
Bir an gözlerim açık olan TV ekranına takılıyor. Ekranda, ödüle layık görülen sanatçı Ecem Erkek ödül takdimi sırasında konuşuyor ve konuşmasında, sokak hayvanları için duyarlılık çağrısı yapıyordu.
Ödül töreninin hemen akebinde, Ecem Erkek, “erkek” trollerin saldırısına uğruyordu sosyal medya üzerinden.
Kedim ve ben hala sıkı sıkıya, karşılıklı sevgi terapisi içinde, olayları havuz medyasından dehşetle izliyoruz.