info@mersinmercek.com
MersinMercek
  • Mersin
  • Kadın
  • Güncel
  • Politika
  • Ekonomi-Emek
  • Dünya
  • Kültür
  • İfade Özgürlüğü
  • İnsan Hakları
  • Yaşam-Sağlık
  • Spor
  • Ekoloji
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Mersin
  • Kadın
  • Güncel
  • Politika
  • Ekonomi-Emek
  • Dünya
  • Kültür
  • İfade Özgürlüğü
  • İnsan Hakları
  • Yaşam-Sağlık
  • Spor
  • Ekoloji
  • Köşe Yazarları
  • Künye
No Result
View All Result
MersinMercek

Ali Bilen yazdı: Ateşkesler Kronolojisi

15 Nisan 2025
in Köşe Yazarları
Ali Bilen yazdı: Ateşkesler Kronolojisi
PaylaşPaylaşPaylaşPaylaş

 

Kürt Özgürlük Hareketi’nin 1993, 1995, 1998, 1999, 2009 ve 2015 yıllarında ilan ettiği tek taraflı ateşkes ve eylemsizlik kararlarının hiçbiri kalıcı bir barış sürecine dönüşmedi. Türkiye, bu adımları çoğunlukla bir zafiyet göstergesi olarak yorumlayarak inkâr, imha ve asimilasyon politikalarından vazgeçmedi. Hareketin barışa olan iyi niyetli yaklaşımı istismar edildi; özellikle ateşkes dönemlerinde Türk devletinin savaşta ısrar eden politikaları nedeniyle çok sayıda sivil yaşamını yitirdi, birçok gerilla ise savaş dönemlerine kıyasla daha fazla şehit düştü. Barış çağrılarına karşılık çoğu zaman provokasyon, komplo ve psikolojik savaş yöntemleriyle süreç sabote edildi. Kürt halkının özgürlük talebine karşılık çözüm ve müzakere yerine güvenlikçi, baskıcı ve soykırımcı yaklaşımlar tercih edildi. Bu tutum yalnızca barış sürecini tıkamakla kalmadı, aynı zamanda halklar nezdinde barış umudunu da zayıflattı. Tüm bu engellemelere rağmen Kürt Özgürlük Hareketi, barış ve demokratik çözüm ısrarını sürdürmeye devam etti.

Kürt Halk Önderi, 19 Mart 1993’te Bekaa’da YNK lideri Celal Talabani’nin de katıldığı bir basın toplantısıyla, Kürt Özgürlük Hareketi tarihindeki ilk tek taraflı ateşkesi ilan etti. Türk devletinin dolaylı yollarla ve arabulucular aracılığıyla yaptığı ateşkes çağrılarına olumlu yanıt veren hareket, 15 Nisan 1993’e kadar sürecek bir ateşkes kararı aldı. Bu süreçte Türk devleti karşılıklı bir adım atmadı; ancak büyük çaplı saldırılardan da kaçındı. Durumu değerlendiren Kürt Özgürlük Hareketi, bu tutumu ateşkes şartlarına kısmi bir uyum olarak yorumladı ve ateşkesi bir ay daha uzattığını yine Talabani’nin hazır bulunduğu 15 Nisan tarihli toplantıda açıkladı. Ancak süreç tamamlanmadan, 17 Nisan’da Cumhurbaşkanı Turgut Özal şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Kısa süre sonra Şemdin Sakık’ın denetiminde gerçekleşen ve 33 askerin yaşamını yitirdiği saldırı yaşandı. Bu gelişmelerin, başta Mahmut Yıldırım (Yeşil) olmak üzere derin devlet ve “iç Gladio” bağlantılı unsurlar tarafından organize edilen provokasyonlar olduğu iddia edildi. Böylece umut vaat eden ateşkes süreci sona erdi ve yeniden savaşa dönüldü.

1 Aralık 1995 – 6 Mayıs 1996 tarihleri arasında Kürt Özgürlük Hareketi tarafından tek taraflı ateşkes ilan edildi. Hareketin güçlenmesini engelleyemeyen Türk devleti, 1992’deki Brakuji saldırılarına benzer şekilde KDP ve YNK’yi harekete geçirmek için başta ABD olmak üzere uluslararası güçlere baskı yaptı ve bu doğrultuda 1995’te ABD ile İngiltere denetiminde Dublin süreci başlatıldı. Türkiye, bu süreçte ABD ve İngiltere’den siyasi, KDP ve YNK’den ise askeri destek alarak harekete geçmeye hazırlanırken, Kürt Özgürlük Hareketi 26 Ağustos 1995’te KDP’ye savaş ilan ederek komployu boşa çıkardı. Üç ay süren çatışmalar, 11 Aralık’ta ilan edilen ateşkesle sona erdi. Bu ateşkesi sadece Kürtler arasında sınırlı tutmak istemeyen Kürt Halk Önderi, süreci Türkiye’ye karşı da tek taraflı ateşkese dönüştürdüğünü açıkladı. Ancak 1996 kışı boyunca Kürt halkına yönelik baskılar sürdü, baharla birlikte geniş çaplı askeri operasyonlar başlatıldı; içeride ise kontr-gerilla ve Hizbul-kontra güçlerince katliamlar gerçekleştirildi. 6 Mayıs 1996’da Kürt Halk Önderi’ne yönelik suikast girişimiyle birlikte ateşkesin sürdürülemeyeceği görüşü öne çıktı ve yüksek yoğunluklu savaş süreci yeniden başladı.

1 Eylül 1998 – 1 Haziran 2004 tarihleri arasında Kürt Özgürlük Hareketi üçüncü kez tek taraflı ateşkes ilan etti. Türkiye, başta Erbakan hükümeti ve Genelkurmay olmak üzere çeşitli kesimlerle dolaylı görüşmeler yapsa da, devlet bu süreci hareketin zayıflığı olarak değerlendirip tasfiye ve soykırım stratejisine yöneldi. Barış için bir mekanizma önerisi geldi ve kamuoyunun barışa hazırlanması gerektiği mesajları iletildi. Ancak, 1998 Ekim’inde Orgeneral Atilla Ateş’in Suriye sınırındaki sert açıklamaları ve bölgede konuşlanan ABD-İsrail savaş gemileri savaş riskini artırdı. Kürt Halk Önderi, 9 Ekim’de Suriye’den ayrıldı. Uluslararası komplo ve yoğunlaşan askeri operasyonlarla ateşkes fiilen sona erdi. 15 Şubat 1999’da Kürt Halk Önderi’nin uluslararası komployla Kenya’da esir alınıp Türkiye’ye teslim edilmesiyle doğrudan bağlantılar kesildi. Aynı dönemde yapılan 6. Kongre’de, ateşkes sona erdirilerek topyekûn savaş ilan edildi. Türkiye genelinde yayılan çatışmalar Türk-Kürt çatışmasına dönüşme riski taşırken, Türk devleti geri adım atmak zorunda kaldı.

2 Ağustos 1999’da Kürt Özgürlük Hareketi, silahlı güçlerini Türkiye sınırları dışına çekme kararı aldı ve 1 Eylül’de dördüncü kez tek taraflı ateşkes ilan etti. Bu süreçte yüzlerce Kürt gerillası katledildi. Kürt Halk Önderi’nin çağrısıyla, biri Kandil’den diğeri Avrupa’dan gelen iki barış grubu Türkiye’ye gönderildi. Operasyonlar azalsa da, 11 Eylül saldırıları sonrası Türkiye’deki MHP-DSP-ANAP koalisyonu, küresel terörle mücadele ortamını fırsata çevirmek istedi. Türk Genelkurmayı, AKP, ABD ve bölgesel güçlerle birlikte hareket ederek, içte tasfiyeci politikalar, dışta ise Kürt hareketini ABD çizgisine çekme çabaları başlattı. Bu süreçte Kürt Halk Önderi’ne mutlak tecrit uygulanmaya başlandı. Tüm bu saldırılara karşılık olarak, Kürt Özgürlük Hareketi 1 Haziran Atılımı ile ateşkese son verdiğini ve yeniden yoğun savaş sürecine geçildiğini duyurdu.

2006 yılında Kürt Halk Önderi’nin çözüm çağrılarına rağmen, AKP hükümeti savaş hazırlıklarına yöneldi. Uluslararası destek arayışına girerek Türkiye’nin imkânlarını pazarlık konusu yaptı, içeride ise savaşın altyapısını kurmak için yasal düzenlemelere gitti. Kürt Özgürlük Hareketi’nin ateşkes ilanlarına rağmen, Türk ordusu operasyonlarını sürdürdü. Gerilla hedefli saldırıların yanı sıra, Kürt halkının siyasal iradesi de psikolojik savaş ve baskı politikalarıyla hedef alındı. Bu süreçte Kürt Halk Önderi’ne yönelik zehirleme girişimi ortaya çıktı. 5 Kasım 2007’deki Washington Anlaşması ve ardından çıkan savaş tezkeresiyle birlikte Medya Savunma Alanları yoğun bombardımana tutuldu. 21 Şubat 2008’de başlatılan işgal harekâtı, Zap’taki gerilla direnişiyle karşılaştı ve Türk ordusu geri çekilmek zorunda kaldı. Saldırılar yalnızca gerillayla sınırlı kalmayıp, sivil halk, STK’lar ve DTP’yi de hedef aldı.

29 Mart 2009 yerel seçimleri sonrası KCK, 13 Nisan’da çatışmasızlık ilan etti. Ancak AKP hükümeti bu adıma, DTP’ye yönelik siyasi operasyonlarla karşılık verdi. KCK, tüm baskılara rağmen çatışmasızlığı birkaç kez uzattı fakat Türk ordusu saldırılarını sürdürdü. Kürt Halk Önderi’nin çağrısıyla 19 Ekim’de barış grupları Türkiye’ye giriş yaptı, halk tarafından coşkuyla karşılandı. Ancak hükümet, MHP ve CHP’nin baskısıyla gruba yönelik yargı kıskacı başlattı; bazıları tutuklandı, kalanlar geri döndü. Ardından binlerce kişi tutuklandı, DTP kapatıldı. 31 Mayıs 2010’da Kürt Halk Önderi süreci sonlandırdığını açıkladı. 1 Haziran’da ise KCK, çatışmasızlık kararını bitirip aktif savunma pozisyonuna geçti. Sonraki 70 gün boyunca çatışmalar yoğunlaştı.

Türkiye’deki ağır savaş bilançoları sonrası STK’lar, aydınlar, DTK ve BDP tarafından çift taraflı ateşkes çağrıları yapıldı. Kürt Halk Önderi, KCK’ye diyalog süreci için eylemsizlik süreci başlatılmasını önerdi. KCK Yürütme Konseyi, 13 Ağustos 2010’da eylemsizlik kararı alarak Türk devletine barış sürecinin kalıcı olması için dört madde sundu:

1. Türk devleti, askeri operasyonları durdurmalı ve çift taraflı ateşkes sağlanmalı,
2. Haksızca tutuklanan 1.700 civarındaki Kürt siyasetçi ve barış grubu üyeleri serbest bırakılmalı,
3. Önder Apo’nun çözüm önerileri doğrultusunda müzakere süreci başlatılmalı ve aktif katılım koşulları sağlanmalı,
4. %10 seçim barajı düşürülmeli.

Ancak Türk devleti ve AKP hükümeti, tecridi sürdürdü ve bu maddeleri yerine getirmedi. Çatışmalar devam etti ve tasfiye harekâtı tüm gücüyle sürdürüldü.

21 Mart 2013’te Amed Newrozu’nda Kürt Halk Önderi’nin mektubuyla resmi çözüm süreci başladı. AKP, Kürt Halk Önderi ile görüşmelere başladı ve Dolmabahçe Mutabakatı ile siyasal çözüm ve silah bırakma gündeme geldi. Ancak 2015 seçimleri, Kobani direnişi ve HDP’nin yükselişi karşısında Türk devleti süreci sabote etti. Suruç katliamı ve Ceylanpınar olaylarıyla çatışmalar yeniden başlatıldı, mutabakat feshedildi. 5 Nisan 2015’te Kürt Halk Önderi’ne yönelik mutlak tecrit devreye sokuldu. 15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte faşizm kurumsallaştırıldı; 4 Kasım 2016’da HDP’ye karşı siyasi soykırım süreci başlatıldı. Katliamlar, baskılar ve “Çöktürme Planı” ile Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik topyekûn saldırılar başlatıldı.

Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt Halk Önderi, 1993’ten bu yana birçok kez tek taraflı ateşkes ilan ederek barış ve demokratik çözümün önünü açmaya çalışmıştır. Ancak Türk devleti her defasında bu adımları zayıflık olarak değerlendirmiş; ateşkese karşı kapsamlı askeri operasyonlar, siyasi soykırım uygulamaları ve imha politikalarıyla yanıt vermiştir. Son olarak Kürt Halk Önderi, çözüm için Demokratik Toplum Çağrısı’nı başlatarak yeni bir sürece öncülük etmiş, manifesto niteliğinde kaleme aldığı mektubunda “Eğer barışta ısrarlı olunacaksa, sürecin dili de barış olmalıdır” diyerek tüm taraflara çağrıda bulunmuştur. Bu çağrıya yanıt olarak PKK, ateşkes ilan ederek süreci sahiplenmiş; barışçıl ve demokratik çözüm iradesini bir kez daha ortaya koymuştur.

Ancak Türk devleti, bu çağrıyı da karşılıksız bırakmış, çatışmasızlık ortamını istismar ederek askeri operasyonlarını sürdürmüştür. Eğer Demokratik Toplum Çağrısı’na da geçmişteki ateşkes süreçlerinde olduğu gibi güvenlik politikalarıyla yanıt verilirse, Türkiye’nin içine sürüklendiği siyasal ve toplumsal kriz derinleşecek, yıkım kaçınılmaz olacaktır. Barışa ve çözüme giden yol; inkâr, tecrit ve imha değil, diyalog, müzakere ve halk iradesine saygıdan geçmektedir.

Ali Bilen

Previous Post

Ali Bilen yazdı: Özgür Basın Susturulamaz; Hakikat Kalemiyle Yazılacak

Next Post

Ali Bilen yazdı: KÜRT BASINI VE MEDYASINDA DEVLET BASKISINA KARŞI DİRENİŞİN TARİHİ

Mersin Mercek

Mersin Mercek

Related Posts

Sonu Gelmemiş Roman: Fragman Bitti, Asıl Mücadele Yeni Başlıyor
Köşe Yazarları

Sonu Gelmemiş Roman: Fragman Bitti, Asıl Mücadele Yeni Başlıyor

15 Mayıs 2025
Mayıs: Hakikatin Ayı, Direnişin Zamanı
Köşe Yazarları

Mayıs: Hakikatin Ayı, Direnişin Zamanı

9 Mayıs 2025
Ali Bilen yazdı: KÜRT BASINI VE MEDYASINDA DEVLET BASKISINA KARŞI DİRENİŞİN TARİHİ
Köşe Yazarları

Ali Bilen yazdı: KÜRT BASINI VE MEDYASINDA DEVLET BASKISINA KARŞI DİRENİŞİN TARİHİ

22 Nisan 2025
Sedat Akbay yazdı: Yeni Çağ ve Çözüm Süreci
Köşe Yazarları

Sedat Akbay yazdı: Barışla yeni bir başlangıç

10 Mart 2025
Sedat Akbay yazdı: Yeni Çağ ve Çözüm Süreci
Köşe Yazarları

Sedat Akbay yazdı: Yeni Çağ ve Çözüm Süreci

28 Şubat 2025
Next Post
Ali Bilen yazdı: KÜRT BASINI VE MEDYASINDA DEVLET BASKISINA KARŞI DİRENİŞİN TARİHİ

Ali Bilen yazdı: KÜRT BASINI VE MEDYASINDA DEVLET BASKISINA KARŞI DİRENİŞİN TARİHİ

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

MersinMercek

Mersin'den Türkiye'ye bir soluk

Künye
Kuruluş: 20 Nisan 2021
Adres: Merkez / Mersin
Posta Kodu : 333100
Telefon/Phone: + 90 530 561 19 17

E-MAİL: mersinmercekk@gmail.com

İmtiyaz Sahibi: Cemil Uğur

© 2021 Mersin Mercek |Künye| Developed by Erdi Çalışkan

No Result
View All Result
  • Mersin
  • Kadın
  • Güncel
  • Politika
  • Ekonomi-Emek
  • Dünya
  • Kültür
  • İfade Özgürlüğü
  • İnsan Hakları
  • Yaşam-Sağlık
  • Spor
  • Ekoloji
  • Köşe Yazarları
  • Künye