Savaşın hakikati kendi içinde saklıdır, kimse gerçeği göremez…
Bugünlerde beni savaş karşıtı kitaplar okuma merakı sardı.
Belki de, üzerinde yaşamaya çalıştığımız şu kadim topraklarda hasretle barışa olan özlemdir benimkisi.
Ülke içinde 40 yıldır süren ve adına kirli savaşdediğimiz yıkımın; ülkeye, insana, doğaya kaybettirdiklerini düşündükçe, barışın ne kadar kıymetli olduğunu fark edenlerdenim.
Yaşandığı, görüldüğü ve bilindiği üzere, savaşlarda insan/insanlık; kısacası yaşama, doğaya dair ne varsa, katlediliyor, ölüyor, yok oluyor…
Bu yüzden, emek ve demokrasi mücadelesi içinde barış mücadelesinin ne kadar önemli, ne kadar elzem olduğunu fark edenlerdenim.
Tam bunları düşünürken, “birden” demeyeceğim, ama geleceği çok belli olan, kuzeyimizde, yanı başımızda Ukrayna ve Rusya savaşı patlak verdi.
Tesadüf bu ya, o an elimde savaş karşıtı görüşleri ile bilinen Stefan Zweıg’ ın “MECBURİYET” isimli klasiği vardı. Askere alınmamak için kaçtığı İsveç’ te, bir yandan görev duygusu, bir yandan savaş karşıtı düşünceleri ve bir yandan da eşine duyduğu sevgi arasında sıkışan ressam Ferdinand’ ın öyküsü…
Ve… Göstere göstere gelen bu “güç dengeli” Rusya ve ve Ukranya savaşı…
Bu savaşın asıl özneleri, uluslararası sistemin iki ana aktörleri, gücü ABD ve Rusya’dır aslında. Ukrayna savaşı sadece Ukrayna savaşı değil, esas olarak Ukrayna üzerinden süren Doğu-Batı kavgasıdır.
Bu savaşın temel sebepleri bana göre: ABD’ nin, NATO üzerinden Rusya’ nın burnun dibine kadar yayılma politikası, Rusya açısından ise: Russkii Mir.Yani Türkçe meali, Rusça konuşanların geniş bir coğrafyada, tek bir çatı altında yaratmak istediği Rus Dünyası… Elbette başka faktörler ve aktörler de vardır.
İktidarın takındığı resmi tutuma göre, sözüm ona, sivil “savaş karşıtı” tutum almak!
Neyse… Onlar “savaşa dursun”, Türkiye içindeki savaşa ilişkin gelen tepkileri görünce inanın küçük dilimi yuttum.
Bu ne ikirciklik, bu ne riya!
İçeride, güneyimizde, doğumuzda, batımızda “Savaşa Evet” diyenler, he hikmetse birden “barış sever” kesilerek, kuzeyimizdeki Ukrayna-Rusya savaşına “ Savaşa Hayır” diyerek Ukranya’ nın yanında yer aldıklarını cümle âleme göstermek istediler.
Samimiyetten uzak, bu ikircikli “barış sever” liği, bu coğrafyada herkes çok iyi tanıyor.
Ben, adı “Barış” olup da, savaşa, ölüme, militarizme, yıkıma güzellemeler yapanları; adı “Savaş” olup dabarış için yüreği atanları, canını verenleri gördüm bu topraklarda.
Bu savaşta, kimin haksız, kimin haklı olduğu tartışması absürt bir tartışmadır bana göre.
Siz bakmayın Natoculara, Rusya yanlılarına, Avrasyacılara… Savaşlar, çatışmalar onların varlık, kendilerini yaşatma sebepleridirler, çünkü kandan ve ölümden beslenirler.
Savaşı görmeyen kafalar, barışın değerinden kolay kolay anlayamazlar.
Artık savaşlardan, çatışmalardan insanlığa gına geldi.
Bu yüzden; inadına barış, inadına barış, diyoruz.
Hiçbir savaş, insanların ölmesini, üzerinde yaşadığımız doğanın tahrip edilmesini haklı gösteremez.
Daha fazla uzatmadan….
Savaşa karşı barışı, ölüme karşı yaşamı savunmak, insan olmanın gereğidir…
Savaşa değil, barışa taraf olunur…
Bu nedenle, halklar, amasız/fakatsız tüm savaşlara karşı hep birlikte barıştan yana tutum almalıdırlar.
“Savaş askerlere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir.” yaygın söylemini “Askerlere ve saldırgan, yayılmacı, işgalci ülkelere ve bunların siyasi liderlerine bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir” diye genişletebiliriz.
Ne diyor büyük yazar Yaşar Kemal: “Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır!”
Barış, insanlığın vicdanına bırakılmış kutsal bir emanettir. Bu yüzden barışa dört elle sarılalım.
Yine, Yaşar Kemal’ in mübadele dönemini anlattığı “Bir Ada Hikayesi” dörtlemesi romanında geçen Rum asıllı Lena Ananın dediği gibi: savaşı icat eden görmesin cennet!”
Her zaman derim; Savaşın hakikati kendi içinde saklıdır, kimse gerçeği göremez.
Son söz…
İçeride, dışarıda savaş/lara hayır, derken…
Sömürüye, savaşlara karşı direnen, hayatın tüm alanında üreten, mücadele eden emekçi kadınların;
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu Olsun!