İl Kongresi, 8 Mart, Newroz, 1 Mayıs, 6 Mayıs gibi anlamlı günler için yapılan çalışmalar, Mersin’ de farklı kurumların yaptıkları çeşitli eylem ve etkinliklere destek katılımı, ziyaretler, dayanışma yemeği, büyük kongre derken, son altı ayımı parti çalışmalarına yoğunlaştırmıştım.
Malum, saha büyük, görev kutsal ve meşakkatli…
Bu nedenle gazeteye yazı yazmaya bir süre ara vermek zorunda kalmıştım. Hatta, bir daha yazmamayı da düşünmüştüm “bu köşe yazarlığını kıvıramadım. benden buraya kadar” diyerek.
‘Yine de arada bir de olsa yazmak gerekir’ diyerek klavyenin başına geçtim.
****
Zaman zaman ikili veya çoklu sohbetlerimizde arkadaşlarımızla, ülkenin ve toplumun genel gidişatı hakkında karşılıklı değerlendirmelerde bulunur tartışırız. Çünkü üzerinde yaşadığımız, üzerine bastığımız bu kadim topraklarda derinleşen ekonomik/sosyal kriz, iktidar açısından toplumsal ve siyasal krizin tam ortasına sürüklemek üzere…
Bu gelişmeler karşısında, uzun süre iktidarda kalmanın keyfini süren İktidar açısından artık deniz bitti, kara göründü.
Ülkenin/toplumun bu duruma gelmesinde; iç ve dış gelişmelerin etkisi karşısında güncel politika üretemeyen; demokratik yaşamı, evrensel hukuk kurallarını elinin tersiyle dışlayan, uluslararası diplomatik ilişkilerde hamasi bir yol izleyen, kendini revize etmek istemeyen, 20 yıllık nepoist, mitomanik , popülist, pragmatist, makyavelist bir iktidar gerçeğinin rolü yadsınamaz.
Toplumlar nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşar!
Ayrıca, başta Kürt sorunu olmak üzere temel meselelerin çözümsüz bırakılması… İçeride ve dışarıda 40 yıldır sürdürülen çatışma ve savaş ortamı, güvenlikçi politikalar, harcanan paralar ve Türkiye kamuoyunun bilip de görmek istemediği nedenler; ihtiyat akçemizin bile son kuruşuna kadar harcanması… Ekonomik tahribatın en büyük ana sebebi budur. Ekonomik tahribat sosyal yıkımı, sosyal yıkımda insanlarda öfke patlamasına neden olur, bu diyalektik bir gerçektir.
Ama merak buyurmasınlar, sistem açısından endişeye mahal yok!
Niye endişeye mahal yok. Çünkü, her zamanki gibi kendi düşüncemi, kendi analizlerimi ve kendi doğrularımı çekinmeden, kem küm etmeden hep söylerim.
Bu toplumun demokrasi, insan hakları, adalet, temel ve hak özgürlükler, çevre, doğa ve gelecek kaygısı gibi bir derdi yok; varsa yoksa, az da olsa, geçim derdi var. Çünkü örgütlenme, sorgulama mücadele kültürü olmayan bir toplumsal gerçeklikle karşı karşıyayız. Maalesef toplumsal gerçekliğimiz bu!
Doğrudur… Topumun büyük kısmındaki bu yozlaşma, çürümenin temel sebebi 12 Eylül askeri darbebi ve ondan sonra bugüne kadar süren devamı siyasi gelişmelerdir.
Özellikle son yirmi yılda AKP iktidarıyla bu daha da perçinleşti.
Toplum gelişen bu sosyal, ekonomik felaket karşısında, gelecek kaygısından uzak “anı yaşıyor.”
Üstün Dökmen’ in Cumhuriyet Gazetesindeki köşe yazısında alıntıladığı Eski Romalı şair Horatius bir şiirindeki “Günü yakala, gününü gün et, yarını düşünmeden anın tadını çıkar” Carpe Diem” kavramını karşılığı gibidir. gününü gün ediyor, tadını çıkarıyor, anı yaşıyor.
Geçmişle yaşatılan toplumların gelecek üzerine planları, hayalleri yoktur.
Yazar yazının devamında: “Homosapiens”in yazarı Harrary dört yıl kadar önce ülkemize geldiğinde bir televizyon kanalındaki röportajda, “Tarihte bazı ülkelerin geleceğe ilişkin vizyonları, planları yoktur, onlar geçmişteki şanlı tarihlerine sığınırlar” demişti. Şimdi bu söze ne denir? Amerika on yıllardır Mars’a seyahat filmleri çeviriyor, biz ise “Kuruluş Osmanlı”, “Kurtuluş Selçuklu” temalı televizyon dizileri çeviriyoruz.
Sonuç: Anlaşıldığı kadarıyla gerek bireyler, gerekse toplumlar, “Dün, bugün, yarın” üçlüsünden sadece birini tercih ederek başarılı ve mutlu olamazlar. Geçmişe odaklananlar veya günlerini gün edenler başarısız olurlar. Geçmişten ders almadan, şu anda yeterince çaba göstermeden yalnızca hedeflerini gerçekleştirmeye çalışanlar ise hayal kırıklığına uğrarlar, en fazlası kifayetsiz muhteris sayılırlar. Bu yüzden anı yaşamak kavramını basit bir kişisel keyif alma şekli olarak düşünmemeliyiz; anı yaşamak demek; dünü, bugünü ve yarını bir bütün olarak algılamak, ileriye gitmeye çabalarken, içinde bulunulan anın keyfine varmak demektir.” Seklindeki tespiti, birlikte yaşadığımız toplum gerçeğiyle birebir örtüşmektedir.
Yine de karamsar olmamak adına, çok derinden yaşadığımız ekonomik ve sosyal krizin bu iktidarı götüreceği umudunu taşımak istiyorum. Mücadele varsa umutta vardır.
“Peki, bu iktidar gitti, gelecek iktidarın bu iktidardan farkı ne olacak” gibi endişeyi ben de taşıyorum herkes gibi.
Bu nedenle 3.yol bu ülkenin ve toplumun kurtuluşudur, buna herkesin inanması gerekir. 3.yol büyürse ülke büyür, toplum gelişir.
Malum… Bugün sonra 20 Temmuz.
33 Düş Yolcusunun Suruç’ ta vahşice katledilişlerinin 7. yılı…
Hayatlarını kaybeden 33 Düş yolcunu saygı, minnet ve özlemle anıyorum.
Anıları mücadelemize ışık tutacaktır.