Başlığı okuduğunuzda belki yoksulluğun fotoğrafı mı olur diyeceksiniz. Ne yazık ki oluyor… Gazetecilik açısından tebrik edilecek bir haber ama insanlık için utanç duyulacak bir durum. Gazetecilik hakikat demektir, bu da yaşanan durumu halka ulaştırmakla mümkündür. Meslektaşım Özlem Yayan yaptığı bu haberle önümüze bir fotoğraf koydu. Bu fotoğrafa iyi bakmak lazım. Yoksulluk var diyebiliyoruz ama bir annenin sütü kesilecek kadar oluyorsa o zaman artık vicdanlarımızı sorgulama zamanı geldiğini gösteriyor.
Çiğli’de 3 çocuğu ve eşiyle derme çatma bir barakada yaşam mücadelesi veren Dilşah Saruhan, beslenemediğinden dolayı doğum yaptıktan 4 ay sonra sütünün kesildiğini ve bebeğini besleyemediğini belirtti.
Bir çocuğun sağlıklı büyümesi için uzmanlar tarafından “bir çocuk en az 6 ay boyunca anne sütü içmeli” deniliyor. İşte bu konuda tüm çocukların eşit olması gerektiğinin aksini kimse savunamaz. Savunan varsa da insansı (insan gibi davranma anlamında) bir davranış olarak görmek lazım. Bir ülkenin yoksulluk durumuna bakarken, o ülkenin ekonomisine bakılır. Ama bir ülkede hem yoksulluğun yükseldiğini hem de sosyal politikalarının çöktüğünü bu haberle görmek mümkün.
Peki neden böyle oldu? Yanlış yönetim, yanlış ekonomi politikası hepsi diyebiliriz. Bir gerçek var ki; zengin daha zenginleşirken biz halklar yoksullaştıkça yoksullaşıyoruz. Bir yandan yoksullaşırken bir yandan da insanlığın üzerine toprak atmaya başlıyoruz. Sanki yavaş yavaş duygusuzlaşıp insansı olmaya başlıyoruz. Tüm olan bitenlere tepki göstermeden yaşamaya devam ediyoruz. Tüm insanlık değerlerini alaşağı ederek, modernleştiğimizi iddia ediyoruz. Yaşamı yaşamak için yaşarken, kendimizden sonra gelecek nesli düşünmeden bir yaşam geçip gidiyor. Bir yandan binalar, fabrikalar kurarak yeşil alan bırakmıyoruz. Bir yandan da insansı davranışlarla yarattığımız tahriplerle kendi ırkımıza zarar veriyoruz.
Üstelik sadece kendi ırkımıza değil, tüm canlılara zarar veriyoruz. Tüketim hırsından, alan hakimiyetine kadar her adımımızda bir yıkım yaratıyoruz. İnsanlık ölüyor, insansı var oluyor. Son olarak yaşanan bu olay; Taliban’dan kaçarak Türkiye’ye geçmeye çalışan bir kadın ve iki çocuğu fırtınaya tutuldu. Ayakları poşetle sarılı olan anne, çocukları ölmesin diye çoraplarını çocukların eline geçirmiş…
Kendi yaratmadığı bir savaş içinde bulmuşlar kendilerini bir anne ve iki çocuk. Kurtuluş diye çıkılan yolculukta ölümle karşı karşıya kaldılar. Daha kaç anne, kaç çocuk ölecek sorunun cevabını bilmiyoruz. Neden bu ölümler? Sırf tahakküm için mi? Daha Aylan bebek gibi kaç bebeğin cansız bedeni kıyıya vuracak? Bu soruların cevabını bilmesek de kıyıya vuran her bedenle, kurtuluş diye çıkılan yolda donarak ölen her bir bireyle birlikte insanlığın da öldüğünü görüyoruz.
Bir yanda doymak bilmez sermaye sınıfı, bir yanda ezilen halklar… Bir yanda doğduktan sonra geleceği lüks içinde olan bir avuç sermayenin çocukları, bir yanda yoksullukla boğuşan milyonların geleceksiz bırakılan çocukları… Her neye inanıyorsanız ona bağırın, neden çocukları eşit yaratmıyor diye. Bazı çocuklar çöp toplamak, ışıklarda durmak zorunda kalırken neden bazıları ise lüks içinde yaşıyor? Bazı çocuklar parası yok diye okumaktan vazgeçerken, bazı çocuklar ise lüks arabalarla özel okullarda okuduğu yaşamın gerçekliğini unutmamak lazım. Her çocuk saf ve temiz değil mi? Her çocuk aynı değil mi? Her çocuk gelecek değil mi? Eşit olmayan bir durum var.
Hele annenin şu sözleri yürek yakacak derecesinde “Çocuklarım okula gittiği için onlara yemek götürmek zorundayım. Tost istiyorlar, her gün onlara tost yapamıyorum. Gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum.” Bu sözün ardından ne söylenebilir ki artık nokta koymak isterim ama şunu sormadan bitirmek istemiyorum: Peki kurtuluş nedir? Bu soruyu sorarsak birbirimize daha mantıklı ve çözüm yolu bulmuş oluruz diye düşünüyorum.
Bana göre tek kurtuluş var; o da halkın birliği. Ülkenin tüm servetini alan bir avuç gurubun değil, bu ülkenin asıl unsuru olan biz halklara eşitçe paylaşmalı… Kimsenin aç kalmadığı, kimsenin dışarıda kalmadığı bir ülke mümkün. Ülkemizin serveti milyarderlere değil de milyonlara verilirse yeterli olacak. Herkesin eşit doğmadığı bu dünyada umarım herkes bir gün eşit olur.