Yazar ile yayımcı arasında geçen diyalogdur.
Yazar, yayımcıya kitabını getirir, basmasını ister. Yayıncı kitabı okur, çok beğenir. “Yalnız buna çok güzel bir başlık bulmamız lazım, çok satması için. Kitabın başlığında merak, asalet, gizem ve aşk olsun” der. Yazar gider, birkaç gün gün sonra geri döner ve “tamam buldum: Kontesi Kim Sevdi?” Merak var, aşk var, asalet var. Yayıncı, “yalnız içinde biraz da din ögesi olsa daha iyi olur” der. Yazar gider; düşünür, bir iki gün sonra geri gelir ve “Buldum” der: “Allah Allah, Kontesi Kim Sevdi?”
Bazen an olur, neyi yazacağınızı bilemezsiniz. Yazacağınız konuyu bulursunuz; bu kez merak uyandıran, içinde gizem, asalet olan başlık bulmakta zorluk çekersiniz; tıpkı, yayımcı ile yazar arasında geçen diyalog gibi.
Eee, bir şeyler de yazmak gerekiyor.
Düşündüm taşındım, Mersin yereline, özellikle HEDEP’in (Eee, Yargıtay bu ismi beğenmedi ya…) yerel seçimlere ilişkin tutumuna yönelik düşüncemi yazmaya karar verdim
Ben buradan düşüncemi aktarırken, tabii ki son söz parti kurmaylarının. Bizimkisi tamamen iyi niyetli temenni, sadece bir görüş, haşa, emir telakisi değil.
Başlayalım o zaman.
Yerel seçim sath-ı mailine girdik… Her partide olduğu gibi HEDEP’te 31 Mart 2024’te yapılacak yerel seçimler için adaylık başvuruları birkaç gün önce başladı bile…
Haklı olarak da köşe yazarlığı yaptığım Mersin Mercek haber sitemizin editörü Cemil’de geçtiğimiz günlerde, HEDEP tabanın nabzını ölçmek için bir mini anket yaptı. Mersin- Akdeniz Belediye Başkanı olarak kimi görmek istersiniz? diye. Naçizane, ben de o ankette katkı olsun diye minicik düşüncemi paylaşmıştım.
Düşüncemi genişleterek buradan da tekrarlayacağım. Genel politika ile yerel politika apayrı iki olgudur.
Öncelikle, kentin dokusunu iyi bilmeli. Çünkü kentler, insanların ortak yaşama zorunlulukları sonucunda ortaya çıkmış olan; bünyesinde somut ve soyut unsurları barındıran; kendine özgü bir dinamizmi, farklılıkları olan yaşam çevreleridir. Kentlerin bünyesinde barındırdığı somut unsurlar kent dokusu kavramını oluşturmaktadır.
Yerele aday olacak kişi ve şürakası, şehircilik ve planlamada da uzman olmalı. Kentin sosyolojisini iyi bilmeli.
Çarpık kentleşmenin, rantın, yağmanın önüne nasıl geçer? Parklarıyla, bahçeleriyle, geniş geniş bulvarlarıyla, sanat kültür evleriyle, spor kompleksleriyle, Aşevi, Kadın Sığınma Evleri, Yaşlılar Yurdu ve Öğrenci Yurtlarıyla, Uyuşturucuyla Mücadele ve Rehabilitasyon Merkezleriyle, Sağlık Evleriyle, havası temiz, içilebilir suyu olan çağdaş ve modern, yaşanabilir bir kenti nasıl inşa ederim gibi, popülist ve pragmatist politikalardan uzak, yapabilirlik projeleri olmalıdır ve bunları hayata geçirmede de samimi ve kararlı olmalıdır.
Kentin kültürüne, sosyolojik gerçeklerine, dokusuna göre ortak bir dil tutturmalı ve buna uygun paradigmaları hayata geçirmeli. Farklılıklar da gözetilerek, karar almada bütün kesimlere dokunulmalı, ayrıca orta vadede hayata geçirilmek üzere komünal yaşama dair projeleri ajandasında olmalıdır.
Bu konuda önceden deneyimli olması elbette bir avantaj ama adayın genel kabul görmesi de seçimi kazanmada önemli bir faktör olduğu gerçeği dikkate alınmalıdır. Elbette birikim ve vizyon, adayın seçmenlerde bırakacağı olumlu etkiyi de unutmamak gerekir.
Çok söylenecekler var. Devamına sonraki yazılarımda değineceğim.
Ha! Akdeniz demişken, neden Toroslar da olmasın.
Kendi öz gücünü ortaya çıkartır; tüm seçmelerin sandığa iradesi yansıtılırsa, neden Toroslar da olmasın. İttifak ya da iş birliği konusunda ise söyleyeceğim: Siyasette rasyonalizm diye bir kavram vardır. Seçimi kazanmak istiyorsanız bir rasyonalist olacaksınız.