Ne diyor Adnan Yücel bir şiirinin ilk dizelerinde: “Sonbahardan sonra ağaçlar/Hep duman açar Ankara’da/Saksılarda yeşil bir yalnızlık/Uzayıp gider ev tutsaklığında/Kış boyu rüzgârsız ve çiçeksiz/Ne gün kalır güneşin yüreğinde/Ne şafak ne sabah/Kar altında dilsiz ve sessiz/Bir tohum gibi bekler baharı/Taş üstünde topraksız çaresiz…
Bütün kasvetini, bütün hüznünü içinde barındırır hazan mevsimi…
Her zaman ki gibi, yine yüreğimiz hüzün dolu, yine her zaman ki olağan kasvetli bir havayı soluyoruz içerimize.
Eylül ayından Ekim ayına eviriliyor yaşam…
Sonbahar yapraklarını sarartıp solduradursun…
Ve hazan mevsiminde solan yaşamlar…
Yüreğimiz acıyla kazınan olayları hatırlamaya çalışıyorum sırasıyla…
6-8 Ekim olaylarında yitirilenler geliyor ilk olarak akla…
Arkasından, 8 Ekim, 7 TİP’ li öğrencinin faşistlerce Bahçelievler’ de katledilişleri…
Ve ardından, o gün ben ve arkadaşlarımın da içinde bulunduğu !0 Ekim Ankara Gar Katliamı!
Ne diyor Adnan Yücek şiirinin devamında: Sonbahardan sonra Ankara’ya dair/Hep aynı sözler söylenir/Ama yağmur/Yine utanır yağarken/Kar yine yağmadan kirlenir…
Evet, katliamın 7.yılı…
İŞİD katilleri tarafından, içten koordineli katliamını üzerinden tam 7 yıl geçti.
103 insanımızı, canımızı kaybettik, bugüne kalan yüzlerce de yaralı.
O gün, elleriyle taşıdıkları, barışçıl bez pankartların, annelerin başlarındaki beyaz tülbentlerin, cansız bedenlerinin üzerlerine serilebileceğini nereden bileceklerdi!
Barışı haykırmak, barış türküleri söyleyerek, barışçıl sloganları ata ata gelmişlerdi kuşluk vakti Ankara Gar’ ına.
Akın akın gelen barış elçilerinin oluşturduğu mahşeri kalabalığa, artan coşkuya, halaya duranlara, türkü söyleyenlere ev sahipliği yapıyordu Ankara Tren Gar’ı…
Henüz Sıhhiye miting alanına yürüyüş başlamamıştı. Tüm heyecan, tüm coşku, mahşeri kalabalık, Ankara Tren Gar’ını panayır alanına dönüştürmüştü.
Bir yandan yudum yudum içilen çaylarla içimizi ısıtıyor, bir yandan davul zurna sesleri, seyyar satıcıları ile miting görevlilerinin bağırtıları, gökyüzünde uçuşan beyaz güvercinlerin kanat çırpışları, kulağımıza hoş bir melodinin sesi gibi geliyordu.
Bir yandan da hemen yaşı başımızda, kendiliğinden gitgide halka halka genişleyerek halaya duranlara bizde alkışlarımızla, söylenen Kürtçe, Türkçe, Lazca, Arapça türkülere eşlik ediyorduk.
16 Şubat 1969 yılında,6. Filo’nun İstanbul’a gelişini protesto etmek için öğrenci ve işçi örgütlerinin yürüyüşü sırasında, faşistlerce üzerlerine açılan ateş sonucu ölen ve yaralananların anısına atfen yapılan veher türlü toplumsal eylem esnasında söylenen eski bir Ruhi Su türküsünü hep bir ağızdan okuyorlardı: “Ellerinde pankartlar/Gidiyor bu çocuklar /Kalkın ayağa, kalkın/Gidiyor bu çocuklar/Bu pazar, kanlı Pazar/Dert yazar, derman yazar/Kalkın ayağa, kalkın/Gidiyor bu çocukla/Bu meydan kanlı meydan/Ok fırladı çıktı yaydan/Kalkın ayağa, kalkın/Biz şehirden, siz köyden”
Ve saat 10.04…
Üç saniye ara ile arka arkaya patlatılan bombaların sesi hala kulaklarımda!..
Katliamın boyutunu o gün patlamadan sonra manzara gözler önüne seriyordu: tek kelimeyle, korkunçtu!
O’gün insanlara ve ağaçlara, serçelere, barış güvercinlerine acımdan kıyıverdiler, barıştan öç almak adına.
Evet, 10 Ekim Gar Katliamının 7.yılındayız.
Yine acılar yüreklerde tazelenecek, o gün yaşananlar, o gün yitirdiklerimiz gözlerimizin önünden bir kez daha geçecek, yitirdiklerimizin mezarlarının başlarında anmalar yapılacak.
Yine Adnan Yücel’in şiirini okumaya devam edelim: Sonbaharda sonra Ankara’da/Yalnızca kuşların/isyanı vardır/Bakarsınız bir akşamüstü/Bütün ağaçlar kuş açmıştır/Ve gökyüzü meydanında/Kuş dilinde bir miting başlamıştır…
Katilleri tanıyoruz, katiller halen bulunamadı, bu çok iyi tanıdığımız katiller halen aramızdalar.
Adnan Yücel’ in şiirinin sonu şöyle bitiyordu: Bir çığlıktır artık yaşanan/Sözcükler yetmez anlatmaya/Notalar fırçalar susar/Çünkü mitingden sonra kuşlar/Kırıp kanatlarını/Ankara’ya ölüm bırakırlar”
Evet, 10 Ekim Gar Katliamının 7.yılındayız.
Yine acılar yüreklerde tazelenecek, o gün yaşananlar, o gün yitirdiklerimiz gözlerimizin önünden bir kez daha geçecek, yitirdiklerimizin mezarlarının başlarında anmalar yapılacak.
O gün Ankara’ ya giderken bir yandan Ali Deniz Uzatmaz, Elif Kanlıoğlu, Şebnem Yurtman ile dört üniversiteli genç bizlere yolda yoldaşlık yaptılar, söyledikleri çok dilli, çok renkli türküler bizlere moral oldular, sevinçlerimizi, umutlarımızı katbekat artırdılar.
Dönüşte ise, maalesef Şebnemi, Ali Deniz’ i, Elif’i Ankara’nın kanlı meydanında bırakmıştık.
Şimdi, onlar ve diğer yitirdiklerimizin göğüslerinde kıpkırmızı birer karanfildi ölüm.
Mitingin en küçük barış güvecini Veysel Atılgan’ı, yolculuk yoldaşlarımız Şebnem’i, Ali Deniz’ i, Elif’i ve hayatını yitiren diğer barış meleklerini,elçilerini özlem ve saygıyla anıyorum.
Sözümüz söz sizlere…
Barış, bu topraklara mutlaka, ama bir gün mutlaka gelecek.
Bu uğurda düşene/dövüşene bin selam!
Yaşasın barış!
Biji Aşiti!